geri

GENEL DURUM

 

   Hatıralara başlamadan önce bazı hususların belirtilmesi faideli sanıyorum.

   Antakya, İskenderun, Belen ve havalisi Osmanlı idaresinde Halep vilayetine bağlı birer kaza idi. İstibdat idaresinin fenalıkları bu vatan parçasında da tesir ve tezahürlerini gösteriyordu. Antakya'da medrese, tekke ve ağalar saltanatı hüküm sürüyordu. İskenderun'da ise kozmopolit bir muhit hakimdi ve Türkleri boğmaya çalışıyordu.

   1914 senesinde yüksek tahsilde bulunan 3 arkadaşımla Antakya'da "Türk Ocağı" açmıştık. Muhitte milliyet fikirleri uyanmamış olduğundan birçok güçlükle bunu yaymaya çalıştık. Ocağı oldukça kuvvetli bir teşekkül haline getirebilmiştik. Oradaki İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ilk zamanlarda çok yardımını gördük. Fakat bir müddet sonra Ocağı teşkil eden gençlerin bazıları seferberlik dolayısıyla askere veya tahsil için başka yerlere gittiler, bu yüzden Ocak kapatıldı. Bununla beraber azanın çoğunda milliyetçilik hisleri yerleşmişti. Gerek Türk Ocağı, gerekse İttihat ve Terakki Cemiyeti, muhitte, ileride üzerinde yürünebilecek milli bir zemin hazırlamış bulunuyordu.

   Birinci Dünya Harbi esnasında Suriye'de birtakım gizli siyasi Arap cemiyetleri teşekkül etmişti. Antakya'dan birkaç kişi, Türk ve yerli oldukları halde, bu cemiyetlerle münasebet tesis etmiş olmalılar ki, harbin son günlerinde Osmanlı ordusunun Suriye'den çekildiği sıralarda Antakya'da kaymakam, savcı, jandarma kumandanı, mevki kumandanı gibi mahalli otoriteyi teşkil edenlerin Arap olmalarından istifade ederek bunlarla birlikte Antakya'ya komşu Harim, Cisrişuur kazalarından ve diğer Arap muhitlerden toplanan silahlı bir kuvvete dayanarak "Hükümet-i Arabiyye-i Muvakkate" namı altında bir hükümet ilan etmişler ve memleket ileri gelenlerini bir sürü yalan yanlış havadisle tehdit ve tazyik ederek imzalarını almışlar, bir kısım Türk memurlarını da hapsetmişlerdir. Bu isyan hareketi üzerine Belen'deki askeri alayın Antakya'ya gelmesi ve şehri kuşatması sonunda Arap hükümetini kurmaya kalkışanlar kaçmak zorunda kalmışlardır. Alay şehirde asayişi temin ve normal hayatı iade etmiştir. Ancak birkaç gün sonra Mondros Mütarekenamesi'nin ahkamına riayetle askeri kuvvetlerin Adana istikametine çekilmiş olmaları Arap komitecilerine meydanı boş bırakmıştır. Bunlar Mekke'deki Asi Şerif Hüseyin namına tekrar icrayı hükümet etmeye başladılar.

   Harbin bittiği ve mütarekenin imzalandığı tarihte düşman ordusu Halep-Kilis arasında Katma mevkiinde bulunuyordu. Burası, Hatay'ın şimdiki hudutlarından 30-40 km. uzakta idi; böylece Hatay topraklarına hiçbir düşman kuvveti girmemişti. Böylece Misak-ı Milli'nin 2.nci maddesindeki "Mütareke imza edilirken işgal altında bulunmayan Osmanlı toprakları bir küldür.Bu topraklar tefrik kabul etmez" cümleleri Hatay'ın durumuna tamamen tavafuk ediyordu (uygun düşüyordu).

   Mondros Mütarekesi imzalandıktan bir hafta sonra bir İngiliz müfrezesi Antakya'ya gelmiş ve sadece askeri işgal halinde burada beş-altı gün kalmıştır.

   12.11.1918 tarihinde de İskenderun'a bir Fransız gemisi asker çıkarmış, Fransız kumandanı imzası ile sokak başlarına, hülasası şundan ibaret olan beyannameler yapıştırılmıştır: "İskenderun-Halep şoşesi İltilaf devletlerinin işgali altına alınmıştır. Fakat buradaki Osmanlı mülki idaresi kemakan devam edecektir." Kumandan aynı zamanda İskenderun kaymakamına da bunu resmen tebliğ etmiş ve bu sırada Halep'te bulunan Kral Faysal da, Antakya'yı resmen Halep Faysal hükümetine bağladığını açıklamıştır. Bunun üzerine 7.12.1918'de İskenderun'dan gelen bir tabur Fransız askeri Antakya'yı işgal altına almıştır. Faysal hükümeti ortadan kaldırılmış, hükümet konağına Arap bayrağı asılmaz olmuştur. Yalnız memurlar mahalli idaredeki vazifelerine devam etmişlerdir. 2 ay sonra hükümete Fransız bayrağı çekileceği haberi yayılınca Türk münevverleri şu beyannameyi yayımlamışlardır: "Antakya hükümet konağına çekilecek bayrak ancak Türk bayrağı olabilir. Aksini yapmaya cüret edenler bunun acı akıbetlerinden çekinmelidirler. Bu memleketin mukadderatı tayin edilinceye kadar burası hukuken Türktür. Fransız ordusu buranın inzibatı ile alakadar sayılabilir."

   İşgalin ilk gününden beri Fransız askerleri arasında bulunan Ermeni neferlerin sokaklarda yaptıkları taşkınlıklar, ekalliyet (azınlık) unsurlarının Türklere tahakküm etme yolunda askeri idareden gördükleri himaye ve yardım Antakya halkını endişe, asabiyet ve gergin bir hava içinde bırakmıştır.

   Halep'te Kral Faysal'ın Fransız istilasına karşı koymak maksadıyla yarattığı çetecilik faaliyeti Müslümanlığı alet eden birkaç politika simsarı vasıtasıyla buralara sirayet ettirilmiş, bir takım açıkgöz insanlar da firsattan istifade ederek Halep'ten tedarik ettikleri silahları ve cephaneyi bu havali halkına yüksek fiyatlarla satmak suretiyle gergin havanın büsbütün bozulmasına sebep olmuşlardır. İdarenin başı olan Fransız askeri hakimi, çete teşkilatı ile münasebeti olduğundan şüphe edilen kimseleri ve yakın akrabalarını hapisle tazyik etmeye başlamış, bunun aksi tesiri olarak çetecilik süratle genişlemiştir.

devam