HATIRALAR
Anarşi Devri
1919 Nisan'ında İstanbul'dan Antakya'ya geldim. Durumu anarşi içinde buldum. Osmanlı ordusundan emekli yüzbaşı Asım'ın idare ettiği çetecilik faaliyette. Dağdan şehre silahlar atılıyor, şehirdeki kışladan Fransız askerleri makineli tüfek ve toplarla mukabele ediyorlar. Şehir içinde ve dışında muntazam bir otorite yoktu. Nüfuzlarına veya silahşörlüklerine güvenen kimseler etraflarına topladıkları şahıslarla çete teşkil ediyorlar, maksat ve gayenin ne olduğunu tespit etmeden meydana atılıyorlardı. Bunlar arasında çok saf ve samimi ruhlu gençler olduğu gibi, eskiden eşkıyalık yapmış ve katil olarak tanınmış kimseler de vardı.
Şehirde bir saat içinde dağdan çeteler iner, sokaklarda Fransız devriyeleri ile karşılaşırlar, silahlı çarpışmalar olur. Fransız askerleri istedikleri kimseleri şehrin herhangi bir semtinden sürükleyerek kışlaya götürürler, hapis ve işkence ederler, çeteler de istedikleri kimseleri yakalayarak dağa kaldırırlar, para veya söz alarak bırakırlardı.
Atılan mermilerden, serseri kurşunlardan yaralananlar, ölenler ve zarar gören Türk evleri vardı.Fransızlar şehir dışına ancak askeri birlikler halinde çıkabiliyorlardı.
Asım, karargahını Antakya şehrine 10 km. uzakta bir Türk köyü olan Narlıca'da kurmuş, Kral Faysal namına yapmakta olduğu çeteciliği intizamsız şekilde oradan idare ediyordu. Faysal ile Asım arasındaki irtibatı (bağlantıyı), başta Suphi Bereket olmak üzere, vaktiyle Antakya'da teşekkül etmiş olan Arap komitesinin idare ettiği söyleniyordu.
Şehir halkı huzursuzluk içinde kıvranıyordu. Çeteciliğin umumi vasfi, Araplık namına yapılmakta olması idi. Anarşi vaziyeti de ayrıca teessür ve endişe yaratmıştı.
Antakya'nın tanınmış bir Türk ailesinin çocuğu olan yüzbaşı Asım eskiden beri tanıdığım ve son yıllarda İstanbul'da kendisi ile arkadaşlık ettiğim bir zat idi. İstanbul'dan geldiğimi işitmiş, beni görmek üzere şehre ineceğine dair haber göndermişti. Bu haber aynı zamanda komşularımıza da tebliğ edilmişti. Komşularımızdan bir zat çok telaş gösterdi. Sebebini sordum, "Bizden para isteyecekler" diyordu. İki gece sonra Asım, sabaha karşı muhafazları ile beraber mahallemize geldi. Asım'a, niye bu yanlış yola saptın, mademki böyle bir hareket yapmak kudretindesin, niçin bunu kendi hesabımıza Türklerin namına yapmıyorsun diye sordum. "Türklerden ümit yok. Bize Araplar yardım ediyorlar. Büyük bir Arap İmparatorluğu kuracağız. Bundan başka çare kalmamıştır" dedi.
Bir hafta müddetle şehirde hüküm sürdü. Arap komitesince tespit edilmiş olan liste mucibince şahıslardan paralar topladı.
Burada hayret verici bir manzara ile karşılaştığımı yazmaktan vazgeçemeyeceğim. Asım beni birkaç arkadaşla bir gece amcasının oğlunun evine davet etti. Odaların birinde incesaz, güzel sesle şarkılar, bol içki, ikide bir fettan bir Arap kızının raksları, bu esnada çeteler arasından yükselen bir ses "Yaşasın Asım Bey". Asım hemen ellerini ceplerine sokarak üç beş altın çıkarıyor, önüne gelen çete efradına atıyordu. Avluda bir tarafta rakı masaları, bir tarafta kumar oynayan beş altı kişi vardı. Bunlar önlerine gümüş mecidiyeler yığmışlardı. İşte Müslümanlık namına yapılan cihattan küçük bir tablo!
Antakya halkı şehri terk ederek köylere dağılmak mecburiyetinde kaldı. Kışla ve hükümet konağı civarındaki mahallelerden başka semtlerde kimse kalmamıştı.
Halep şehrinin Fransız ordusu tarafından işgali üzerine Asım çeteciliği bir anlaşma suretiyle inhilal etti (dağıldı). Faysal namına yapılan çetecilik faaliyeti umumiyetle dini heyecanları istismar etmek gayretinden ileri bir netice vermemişti. Asım çeteciliğinin inhilalinden sonra Türk çetebaşılarından bazıları Maraş'a giderek Kuvayı Milliye'nin Hatay mıntıkasında da faaliyetini istediler. Asım da Halep'te nezaret altında iken kaçarak Maraş'a iltica etti.