Ankara ile GenişTemaslar
Bugünlerde Adana'dan bir mektup aldık. "İcabında kaç kişi ile dağa çıkabilirsiniz" diye bir sual vardı. Komitemizde ıızun boylu münakaşadan sonra silah ve malzeme temin edilmek şartıyla 15.000 kişilik bir kuvvet çıkarabileceğimizi tahmin ettik. Ancak bu sualin niçin sorulduğunu öğrenmek, ciddi bir vaziyet varsa hazırlıklara başlamak, yoksa hiç olmazsa Suriye'deki son vaziyeti Cumhuriyet Hükümeti'ne bildirerek müdahale istemek kararıyla Adana ve Ankara'ya gitmeye lüzum gördük. Samih Azmi Ezer Halep yoluyla, ben de İskenderun tarikiyle hareket ettik. Adana'da bize mektubu milli emniyet müfettişi Maşuk yazmıştı. Mektubu sırf malumat edinmek için yazdığını söyledi. Bununla beraber o, Suriye'deki vaziyeti Ankara'ya arzetmek hususunda bizimle mutabık kaldı ve Ankara'daki şeflerine yazdı. Aynı zamanda Halep yoluyla gelen arkadaşım da Halep konsolosluğumuza vaziyeti bildirerek bunun Ankara'ya yazılmasını rica etmişti. Ben de Tayfur Sökmen'e telgrafla geleceğimizi bildirdim.
Ankara'da Dahiliye Vekili Şükrü Kaya bizi kabul etti. Intransigent gazetesi müdürü ile mülakatımı neşretmiş olan Son Posta gazetesi önünde duruyordu. Niçin geldiğimizi, ne istediğimizi sordu. Suriye'deki siyasi vaziyet hakkında izahlarımızı dinledikten sonra "Bu gazetedeki mülakatı sen mi yaptın? Bunları aynen böyle mi söyledin? Benim şahsi görüşüme ve kanaatime göre bu dava, şu mükalakattaki çerçeve dahilinde ele alınabilir. Şimdilik bundan fazla bir şey istememeli. Siz evvela Başvekil İsmet Paşa ile görüşmelisiniz. Ben kendilerine söylerim. Kabul edecekleri zamanı size bildiririm" dediler. Teşekkürle ayrıldık. İsmet Paşa'ya bir heyet halinde gitmek üzere hazırlandık. Dört kişilik heyetimizi (Samih Azmi, İnayet Mürsel, Tayfur Sökmen ve ben) iki gün sonra İsmet Paşa Başvekalet'te kabul ettiler. Sancaktaki Türklerin ve diğer unsurların nüfus adedini, siyasi, içtimai ve iktisadi vaziyetlerini, hissiyatlarını, ideallerini, oradaki idare şekillerini Türk
dilinin resmiyetteki mevkiini, Suriye'nin ahvalini, şimdiye kadar bizim mıntıkada geçen mühim hadiseleri, nasıl çalıştığımızı birer birer sordular. Verdiğimiz cevaplar arasında Sancak Türklerinin hissiyatına misal olarak iki gözü kör ihtiyar köylünün Gaziantep Valisi Akif'e söylediği "Onu göremezsem Paşamın kokusunu da mı alamam" sözlerini İsmet Paşa'ya arz edince, Paşa heyecan duydu, cebinden mendilini çıkardı. Gözyaşlarını sildi ve bize "Sizi elbette kurtaracağız. Ya bugün, ya yarın" diyerek şunları ilave etti:"Memlekete dönün, orada çalışın. Davanın ağırlığı sizin omuzlarınızdadır. Biz size yardım edeceğiz. Şahıslarınızı Fransızlara tanıtın. Sizler, yahut teşekkülünüz Türk cemaati namına onlara muhatap olunuz. Bize, buradaki bir arkadaşınız vasıtasıyla her şeyi yazıp bildiriniz. Şimdi Atatürk'e gideceğim. Sizden duyduklarımı söyleyeceğim. Kendileri ile konuştuktan sonra bir karar veririz. Yalnız istical (acele) etmeyelim. Önümüzde henüz Boğazlar meselesi var. Siz yürüdüğünüz yolda devam edin. Her şeyi icabına göre idare edin. Bizden işaret bekleyin." Başvekil İsmet Paşa'nın 1.5 saat kadar bizimle meşgul olmaları bizi o derece teshir etti ki, hepimiz ümit kesildik. Oradan doğruca Mareşal Fevzi Paşa'nın ziyaretlerine gittik. Mareşal da şu kıymetli sözleri söylediler:
"İş bize kalırsa kolayca hallederiz, Hükümetle görüşmeli. Umumi siyasette ufukta kara bulutlar dolaşıyorsa da şimdilik bir harp çıkacağını tahmin etmiyorum, fakat hakların istenileceği zamandır" dediler.
Atatürk'e vaktiyle Adana'da söylemiş oldukları "40 asırlık Türk yurdu düşman elinde esir kalamaz" müjdesinin tahakkukunu beklediğimizi, davamızın hallini rica etmek üzere Ankara'ya heyet halinde geldiğimizi telgrafla arz ettik. Ertesi gün Riyaseticumhur Ümumi Katibi Hasan Rıza Soyak bizi istasyondaki dairelerine davet etti ve şunları anlattı:
"Bu gece yukarıda Atatürk, İnönü, Mareşal sizin müracaatınızı görüştüler. Fransızlar nezdinde ve Cemiyeti Akvam'da icap eden diplomatik teşebbüsleri hükümet yapacaktır. Size, şimdilik Fransız mandası altında Suriye'den ayrı, müstakil bir devlet kurdurmaya çalışacağız. Davanın çıkar yolu budur. Memleketininize dönünüz. Bu esaslar dahilinde çalışmanıza devam ediniz. Bize her şeyi yazınız ve bizden işaret almadıkça kımıldamayınız."
Antakya'ya döndük. Ankara'daki temaslarımızdan yalnız komite arkadaşlarımıza malumat verdik.