geri

Suriye Taraftarlarının Telaşları

 

   Antakya'da hemen toplanarak şu kararı aldık: "Suriye'nin karışıklığına ve bizi tahrik edici hareketlerine rağmen mıntıkamızda bu güne kadar takip ettiğimiz siyasete devam edeceğiz. Bundan sonra bu siyaseti değiştirmek hakkını artık kendimizde görmeyeceğiz. Anavatandan alacağımız emir ve işaretle hareket edeceğiz."

   Fransızlarla aramız iyi gidiyordu. Suriye'de arbedeler vuku bulduğu halde İskenderun Sancağında tam bir sükunet hüküm sürüyordu. Suriye'den gelen Arap izcilerinin Antakya'da yapmak istedikleri nümayişe Fransız polisi mani oldu.

   Bizlerden bir şey sızmadığı için Fransız makamlarına havadis yetiştiremeyen muhbir-i sadıklarda telaş başlamıştı. Bunlar aramıza sokulmaya ve Suriye'deki cereyanlara bu derecede lakayt kaldığımızın manasını anlamaya çalışıyorlardı. Fransızlarla aramızın iyi gitmesine hiç tahammül edemeyenler için bu vaziyet ne vakte kadar devam edecekti? Bunu mutat entrikalarla bozmak lazım değil miydi? Bir gece Antakya'da sarhoşluk yüzünden bir Suriye askeri ile bir sivil arasında vukua gelen adi kavga, asker ve sivil çarpışması halinde izam edildi (büyütüldü). Gece yarısı memlekette ani bir heyecan oldu. Kışlaya taşlar atıldı. "Bastil de böyle zapt edildi" sesleri işitildi. Vakayı bastırmak için araya giren komite arkadaşlarımızdan birini, açıkgöz propagandacılar müşevvik (kışkırtıcı) göstererek " Vedii Münir de önde, dönmeyin takip edin" diye bağırmışlardı. Bereket versin Vedii Münir ve bir iki arkadaşın gayretleriyle vaka çabuk bastırıldı. Fakat akabinde kışladaki Suriyeli zabitler, Fransız kumandanına, bütün suçu sivil Türklerin üzerine atarak askerin bu harekete tahammül edemeyeceğini, mütecasirler (kışkırtıcılar) cezalandırılmazsa kendilerinin bizzat intikam alacaklarını söylemişler.

   Delege Durieux sivil mahkemelerde suçlu zannedilenlerin muhakemesini emretmişti. Suriye zabitleri buna kızarak suçlu gördükleri kimseleri bizzat yakalayıp dayakla kışlaya, oradan da Beyrut askeri divanı harbine yolladılar. Türkler ile Suriyeli askerler arasında gerginlik başladı. Fransız sivil otoritesi askeri otoritenin hareketlerine güya mani olamıyormuş gibi göründü. Memlekette, aşağıda gösterilen çeşitli otoritelerin varlığı malumdu: Suriye Hükümeti, Suriye Zabitesi, Suriye Mahkemesi, Muhtelit Mahkeme, Fransız Emniyeti, Fransız Polisi, Suriye askerleri, Mesalih-i Hassa servisleri ve bunların emirlerindeki milis kuvvetleri vardı. Ancak ciddi bir müdahale ile Fransız delegesi hepsini susturabilirdi. Delegeye giderek tevkiflere son verilmesini istedik. İki gün sonra kışla kumandanı Binbaşı Abdullah bana geldi. Aramızda bu gibi görüşmelerin devam etmesiyle gergin havaya nihayet verilebileceğini söyledi. Bu hareketi memnunlukla karşıladık.

   Antakya Belediyesi'nin dükkanlara ve mağazalara, isim ve sanat gösteren levhalar asılmasına dair kararı üzerine, Türkler kırmızı zemin üzerine beyaz yazılı, Araplar yeşil, Hıristiyanlar ve Ermeniler de siyah levhalar koydular. Çarşı ve dükkanlarda Türk bayrağı, Türk büyüklerinin resimleri görüldüğü gibi, Arap ve Hıristiyan mahallelerinde de Suriye ve Arap işaretleri göze çarpmaya, lisede Türk ve Arap talebeleri arasında kavgalar çıkmaya başladı. Türklerin asabiyetini, hissiyatını tahrik eden vakalar çoğaldı. Vakti gelmeden Türkler tarafından bir harekete kalkışılması, bunu şiddetle bastırarak Türk maneviyatını kırma planı takip edilmekte olduğu hatıra geliyordu.

devam