Hatay'da Fransız İşgalinin Son Vaziyeti
Bundan sonra Fransızların Hatay'daki mevcudiyetleri (varlıkları) yalnız askeri işgale benziyordu. Nihayet İskenderun'daki askerlerini de çektiler ve İskenderun kışlasını bir protokol ile Hatay hükümetine devrettiler.
Bu sırada Antakya'da bir pazar günü, sarhoş bir irtibat zabiti Fransız mülazımı, bir Türk gedikli çavuşu tarafından, selam verme yüzünden, tabanca ile öldürülmüştü. Vaka ilk anlarda muhitte çok heyecan yaratmıştı. Ancak her iki taraf kumandanlarının soğukkanlılıkla hareketleri sayesinde mesele büyümemişti. Vaka şöyle cereyan etmişti:
Antakya'da Köprübaşı'nda pazar günü kalabalık bir saatte Fransız zabiti geçerken Türk askerleri, aradaki askeri protokol mucibince kendisini selamlamışlar. Fakat Fransız mülazım, askerlerin selamlarına aldırış etmemişti. Biraz ileriden gelen gedikli bir Türk çavuşu bunu görmüş ve aynı hizaya geldikleri zaman zabite selam vermemişti. Fransız mülazımı gedikliye çıkışmış, yakasından tutarak karakola götürmek istemiş, gedikli çavuş da tabancasını çekerek ateş etmekle mukabele etmiş ve Fransız zabitini yaralamıştı. Zabitin hastaneye kaldırılmasını müteakip, bazı kimseler Fransız askerlerinin Türk askerlerine saldıracaklarını yaymışlardı. Bu haber üzerine Antakya'da Türk tabur kumandanı askerini silah başına çağırmış, Türk mahallelerinin köşe başlarını makineli tüfeklerle tutmuştu. O gün pazar olduğu için tatili, Şükrü Kanatlı ve diğer arkadaşlarla Soğukoluk'ta geçiriyorduk. Telefonla verilen haber üzerine alelacele Antakya'ya yetiştik. Kanatlı, vakanın mahiyetini öğrendikten sonra silah başındaki askerleri geri çektirmiş, hastanede yaralı zabiti görmeye gitmişti. Ben de müsteşarımı yollamıştım.
Zabit aldığı yaradan o gece vefat etti. İkinci günü yapılan cenaze törenine Kanatlı bizzat iştirak etti. Ben de hükümet adına Hariciye Müsteşarı'nı gönderdim. Böylece vaka ve bunun kurbanı genç zabit için duyduğumuz teessürü resmen de izhar etmiş (belirtmiş) olduk. Fakat iki üç gün Collet ile temaslarımız gayri ihtiyari olarak kesildi. Açıkalın Ankara'da idi. Konsolos Ahmet Umar kendisine vekalet ediyordu. Suriye ve Lübnan gazeteleri büyük harflerle Hatay'daTürk askerinin bir Fransız zabitini öldürdüğünü yazdılar. Vakayı istismara çalıştılar, uydurma haberler günün mevzuu olmuştu.
Üç gün süren karşılıklı süküttan sonra Collet, ziyaretime geldi ve şunları söyledi: "Her memlekette, hatta Paris sokaklarında dahi bir nefer bir generali öldürebilir. Bunlar adi vakalardır. Müteessir olduğumuz cihet vakanın akabinde Türk tabur kumandanının askerini silah başına çağırarak sokak başlarını tutturması keyfiyeti olmuştur. Sanki burada Türk ve Fransız askerleri birbirine itimat etmeyerek hasmane bir vaziyette bulunuyormuş gibi bir manzara hasıl olmuştur. İşte buna esef ediyorum. Bereket versin, asıl kumandan Kanatlı bu hale rıza göstememiştir. Sizin ise vakada hiçbir alakanız yoktur. Vakayı siyasi cepheden ele almayalım, dostça temaslarımızı kesmeyelim; sözlerimi aynen Albay Kanatlı'ya duyurmanızı rica ediyorum. Kendileriyle de temasımız şimdiye kadar olduğu gibi devam etmelidir." Bu sözlerinden dolayı Collet'ye teşekkür ettim. Vakanın yalnız adli sahada mütalaa edilmesi icap ettiğini teyid ettim. Zaten hadisenin vukuu Ankara'ya aksetmiş, Türk ve Fransız otoriteleri arasında halledilmesi icap eden bir mesele olmuştu. Hatay hükümetinin yapacağı bir şey
yoktu. Vakanın faili, askeri mahkemeye sevk edilmekle mesele adli safhaya intikal etmişti.