İskenderun Sancağı Statü Organiği
1928'deki Şam Mebusan Meclisi, Muessesan (Kurucu) Meclisi olarak Suriye kanuni esasisini ve buna zeyl (ek) olarak İskenderun statü organiğini hazırladı. 1930 senesinde de Cemiyet-i Akvam Mandalar Komisyonu tarafından bu kanun-i esasi ve zeyli tasvip edildi. İskenderun Sancağının mali ve idari muhtariyeti bununla beynelmilel bir vesikaya bağlanmış oldu.
Statü Organiğin Birinci Maddesi:
Suriye devleti dahilinde İskenderun Sancağı'na bir idare-i mahsusa bahşedilmiştir. İşbu idare-i mahsusa idari ve mali hususatta mevadd-ı atiye (aşağıdaki maddeler) ile tanzim edilmiştir. Bu idare-i mahsusanın tatbikinin temini için mutasarrıfa ve meclis-i idareye hususi selahiyetler tevcih edilmiştir. Selahiyetler aşağıda tarif edilmektedir.
İkinci Maddesi:
Devlet Reisi, hükkamı (hükümeti) tayin eder. Mutasarrıfın inhası üzerine kaymakamları ve Sancağın merkez devair (daireler) ve rüesasını (başkanlarını) tayin eder. Mutasarrıf, devlet reisinin daimi bir mümessili sıfatıyla diğer memur ve müdürleri tayin eder ve bu nizamnamenin kendisine vermiş olduğu selahiyet dariesinde icray-i vazife eder.
Üçüncü Maddesi:
"Meclis-i idare, dokuzu müntehap (seçilmiş) ve üçü mansup olmak üzere 12 azadan teşekkül eder. Bu intihap devletin umumi kanununa tabidir. Nasb ise mutasarrıfın göndereceği esami listesinden birisi, devlet reisi tarafından tercih edilmek suretiyle yapılacaktır. Bu listede Ticaret Odaları Reislerinin ve Sancağın eşrafının isimleri bulunacaktır. Gerek müntehap ve gerek mansup azalar dört sene içindir. Meclis nısıf (yarı) aza ile tecdid edilebilir (yenilenebilir)" hükümlerini ihtiva ediyordu.
Statü Organik gayri Türk unsurlar tarafindan ideal bir şekil olarak alkışlandı. Zira Türkçe ve Arapça bildikleri için bu sayede memuriyetlere hep kendileri tayin edildiler. Hükümet muamelatında (işlemlerinde) Türkçe müracaatlar reddedilmemekle beraber memurlar Arap dili ile iş görüyorlardı.
Türk okullarında öğretim Türkçe yapıldığı halde Türkiye'den getirilen kitaplardaki Türk büyüklerinin resimleri ile Türklüğe ve milli mücadeleye ait kısımları çıkarılıyordu; yahut Antakya lisesinde Türkiye'den kaçmış olan bir iki öğretmene Türkçe okul kitapları yazdırılarak Türk öğrencilere okutuluyordu.
Antakya lisesi Türkçe ve Arapça olarak iki kısımdı; her iki kısımda da başta Fransızca geliyordu. Ders programlarında Türk tarihine ait hiçbir şey yoktu. Türk inkilaplarından, Türk mefahirinden (büyüklerinden) bahsetmek suç teşkilederdi. Halbuki Arap öğretmen ve öğrencilerinin ve ara sıra okulu ziyaret eden resmi şahsiyetlerin Arap propagandasından bahsetmeleri hiçbir suretle muahaze edilemezdi (eleştirilemezdi). Bir gün Antakya'da Köprübaşı'ndaki ilkokulda bir maarif memuru tarafından Atatürk'ün resmi yırtılarak kitaptan çıkarıldığı duyulunca o gece birkaç Türk terzi sabaha kadar binlerce rozet yapmışlardı; ikinci günü çocuklar yakalarında Atatürk'ün resmini taşıyan birer rozetle okula gittiler. Fransız idarecileri meseleyi kapatmak, heyecanı yatıştırmak için "kendilerinin emirleri olmaksızın maarif idaresinin resmi yırttırmış olduğu" haberini yaydılar.
Statü Organik'deki idari otonomiye rağmen Şam, sancağa memur göndermekten geri kalmazdı. Bir taraftan da mandater hükümet "Sancak Türkleri isteklerinde ileri gitmesinler, İskenderun Sancağı Suriye toprağıdır. Suriye siyasi vahdetine (birliğine) dahildir. Ancak mahdut bir otonominiz var" diyerek devekuşu hikayesini andırır bir siyasetle mıntıkayı renksiz bir hale getirmeye çalışırdı. Suriye otoritesi de Türk rengi gösteren her şeyi doğrudan doğruya yahut bilvasıta darbelemekten geri kalmazdı. Nitekim Yeni Mecmua ve etrafındakileri dağıtmak teşebbüsü buna misal teşkil eden hareketlerden biriydi. Mecmuanın bir nüshasında bir öğretmenin peygamberden bahseden felsefı konular yazısı bahane edilerek Ramazan'ın 27'nci günü akşam üstü hocaların nümayişi ile karşılaştık. Bir gece evvel matbaadan aşırılan prova nüshalarından iki üç tanesi, camilerde müftü tarafından elden ele dolaştırılarak halkın tahrik edildiğini, ertesi gün hükümete gidilip şikayete karar verildiğini haber aldık. Bunun üzerine mecmuanın o nüshasındaki bahsi geçen yazı çıkarılıp yerine bir şiir kondu. Böylece ertesi gün intişar eden nüsha (yayınlanan sayı) hocaların iddia ettikleri numaralı ve tarihli olmakla beraber şikayet edilen yazıdan eser görülmediğinden müracaatlar resmi makamlarca nazarı itibara alınmadı.
Teşkilatımız adsız, 'formalitesiz, kuvvetli bir varlık olmuştu. Ancak anavatanla muhaberelerimiz, temaslarımız olduğu halde mesul, gayrimesul selahiyetli hiçbir kimse bize direktif vererek "şöyle hareket edin, bunu yapın" demiyordu. Hatta fikir adamı olarak tamınmış zevattan bazıları bu vatan parçasına çok acımakla beraber şimdilik bir şey yapılamayacağını söylerlerdi.