geri

Türk Askerinin Hatay'a Girişi

 

   4 Temmuz gecesi Antakya'da Amerikan Asarı-Atika Hafriyat Heyeti bizi süvareye davet etmişlerdi. Başkonsolos Karasapan ve Kolonel Collet de bulunuyordu. Saat 1l'de Beyrut, telefonla Collet'ye yarın Türk askerinin Hatay 'a geleceğini bildirmiş, o da bizden, buna dair malumatımızın olup olmadığını sordu. Bizde henüz hiçbir haber yoktu. Biraz sonra başkonsolosa da telgraf geldi. Karasapan'la birlikte süvareden ayrılarak sokağa çıktık. Gece yarısı olmasına rağmen haber süratle işitilmiş, herkes evlerinden sokaklara fırlamıştı. Garajlara, otomobillere hücum ediliyordu. Türk askerini hudutta istikbale koşuyorlardı. Genç spor kulübünde bando ile çalınan milli marşlar, evlerden, sokaklardan yükselen sevinç sesleri etrafı inletiyor, şehir ayağa kalkmış vaziyette, heyecan halinde dalgalanıyordu. Saat 2'de İskenderun'da Türk Konsolosu Fethi Denli, yarın Türk askeri geçerken Ermenilerin askere silah atacaklarına dair haber aldığını bildirdi. Hemen İskenderun'a gitmek üzere yola çıktım. Yollarda şimdiden Türk köylülerinin kadın erkek ellerinde çiçeklerle, İskenderun yolu üzerine koşuşmaları insanı sevinç gözyaşları içinde bırakan ulvi manzara teşkil etmekte idi.

   Fethi Denli'ye verilen haberin doğru olmadığını, bilakis Ermenilerin Türk askerini istikbale (karşılamaya) hazırlanmakta olduğunu, şüpheli gördüğü bir iki serseriyi nezaret altına aldığını İskenderun polis müdürü bana temin etti. İskenderun'daki parti teşkilatımız hummalı (yoğun) faaliyetle askeri karşılamak için takızaferler hazırlıyordu. Antakya'da Amerikalıların süvaresinden ayrılırken başkonsolos, Collet ve ben, Türk askerine istikbal merasimi hakkında biraz konuşmuştuk. Collet, askeri protokolden bahsederek, Fransız ve Türk askerlerinin ve otoritelerinin müsavi şartlar dahilinde muameleye tabi tutulmalarını ve merasimin TürkFransız dostluğunun bir tezahürü olması icap ettiğini ileri sürmüştü. Bunun için yapılan takızaferlere Türk ve Fransız bayrakları konacaktı. İskenderun'da gençlerimiz bunu yapmadılar; delege muavini ve Fransız askeri kumandanı bana gelerek nazarı dikkatimi celbeylediklerini (çektiklerini) söylediler.

   Sabah saat 6'da Payas hududunda binbaşı Süleyman kumandasındaki Türk taburunu selamladım. Şehirlerden, köylerden binlerce insan hududa akın etmişlerdi. Heyecandan ağlayanlar, askerin ayaklarına kapananlar, dua edenler, tarihi bir manzara, muhteşem ve canlı bir tablo yaratmışlardı. Bir buçuk saat sonra da, Hassa kazası hududunda Aktepe mevkiinde, aynı tabloyu görüyor, sonsuz sevinç ve heyecan içinde, alay kumandanı Şükrü Kanatlı'yı ve Türk askerini Hatay topraklarında selamlıyor, 18 seneden beri takip edegeldiğimiz kudsi bir gayenin tahakkukunu temin edebilecek (gerçekleşmesini sağlayacak) kahramanlara kavuşmuş bulunuyordum.

   Kumandan, subaylar ve erler etraftan akın eden istikbalcilerle şimdiden can-ciğer olmuşlardı. İstikbalciler arasında Ermenilerin ileri gelenleri ve cemaat reisleri de vardı; Kanatlı, bunları şimdiden iltifatlarıyla memnun bırakmıştı. İki üç gün evvel Türk askerinin geleceği haberi üzerine, Kırıkhan'dan panik halinde hicret (göç) etmek isteyen Ermeniler, şimdi Türk kumandanının şahsında Türkiye Cumhuriyet idaresine itimat etmek hakşinaslığını göstermişlerdi. Ben ve Karasapan üç gün evvel Kırıkhan'da Ermeni cemaatine bu hakikati kabul ettirebilmek için ne kadar uğraşmıştık. Sokaklarda toplanıp ele geçirdikleri nakil vasıtalarıyla hatta yaya olarak hicrete (göçe) kalkışanları, "Türk askerinin Hatay'a girmesiyle Ermeniler kaçmışlardır" dedirtmemek için jandarmalarla yolları tutarak hicreti menetmiştim (yasaklamıştım). Bunların şimdi Türk askerini istikbale gelmeleri, itimat hasıl ettiklerini gösteriyordu.

   Alayın askeri yürüyüşle Kırıkhan ve Belen'e yetişmeleri gecikeceğinden halk sabırsızlanıyor, otomobil ve kamyonlarla askeri taşımak için yalvararak birbirleriyle rekabet ediyorlardı.

   Kırıkhan ve Belen'de, emsali görülmemiş parlak ve çok heyecanlı bir merasimle asker karşılandıktan sonra alay karargahı, Belen'e yerleşti. Antakya'ya ayrılan tabur bir gün sonra Antakya'ya gelecekti. Hatay'ın her tarafinda umumi hayat durmuştu. Herkes askeri görme için koşuşuyordu. Antakya İskenderun yolu üzerinde binlerce insan gece gündüz askere intizar ediyordu. Antakya'da şehir tamamen boşalmıştı. Askerin geleceği saatlerde şehre iki kilometre mesafeden başlayan bir sahada Hatay' ın her tarafindan koşup gelenlerle yüz bini aşan muazzam bir kalabalık vekar ve heyecan içinde askeri bekliyordu. Kalabalık arasında üniformalı Fransız zabit ve askerleri, yerli ve yabancı memurlar, ecnebiler de görülüyordu.

   Tabur resmi şekilde ve askeri merasimle karşılandığı için bir Fransız taburu da selam vaziyeti almıştı. Önde vaktiyle çetecilik yapmış olanlar milli kıyafetlerle atlar üzerinde, bunları müteakiben Türk taburu muntazam yürüyüşle geçti. Başkonsolos Karasapan Türk mümessili, delege Collet Fransız mümessili, Albay Mengüç Türk askeri mümessili, ben Hatay Valisi olarak tribünde geçit resmini selamladık." Yaşasın Türk Askeri, Yaşasın Atatürk" sesleri, alkış tufanı bütün Antakya muhitini çınlatıyor, askerin ayakları altında kurbanlar kesiliyor, göğsünü açıp Allah'a şükredenler, sevinçten ağlayanlar, askerin ayaklarına kapananlar, büyük küçük yüreklerden yükselen şükran sesleri insanı dehşet ve huşu içinde bırakıyordu.

   Türk askeri şehrin bir kısmını, bazı camileri ve hanları işgal etti. Köprübaşındaki ilk mektep binası askeri mahfel yapıldı. Gece nümayişlerinde halk tarafından silah atılmaması, Türk-Fransız askeri makamlarınca tensip (uygun görülmüş) ve mahalli hükümetçe ilan edilmişti. Buna rağmen sık sık silah sesleri işitiliyordu. Şayanı dikkat olan husus, nümayişçiler arasına Cezayirli Müslüman askerlerden katılanlar bulunması ve bunların, kışlada aralarında para toplayarak Türk askerine ziyafet vermek üzere teşebbüse kalkışmaları idi. Daha düne kadar Türk davasına muhalif olup ellerinden gelen fenalığı yapmaktan geri kalmamış olanlardan bir çoğunun, şimdi bu şenliklere katıldıkları gözden uzak kalmıyordu.

devam